Education - Eğitim

Hayattaki her şey, almak ve vermek üzerine kurulu olan bir alışveriş dengesinde gidip geliyor. Almak için veriyor, vermek için alıyoruz. Tüm bu gayretlerimiz, birçok surette karşımıza, ya alacaklarımız ya da vereceklerimiz şeklinde çıkıyor. Bilgiler alıyoruz, onları kendi zihin peteklerimizde damıtıp, aklımızın balı ediyoruz. Sonra veriyoruz o balı… Kimi zaman okulda öğretmen olup veriyoruz talebelerimize, kimi zaman usta olup çıkarlarımıza… Kimi zaman da satırlarımızı yaratan kelimelere dönüşüyor, yazarak veriyoruz… Kimi zaman melodilere dönüşen notalara, kimi zaman tuvalimize akan boyanın renklerine veriyoruz aldıklarımızı. Sonra alıyoruz aynı arının iştihası ve merakıyla, “gördüğüm her çiçek dilberdir bana” dercesine, kâh bir ustanın gözünün içine, kâh elinin her mahir hamlesine ya da ağzından dökülen her sözün, en derinine doğru.

Hayat bize öğretmeye olduğu kadar, öğrenmeye de ışık tutan bir kıvrımlı yol. Yolun sonu belki aklımızın derinlerinde, bizi bir yokuştan diğer inişe ya da bir dönemeçten diğer düzlüğe sürükleyip duracak. Bu yolda heybemdeki ekmeğim, öğrendiklerim; suyum, ruhumdaki olgunluklarım. Ve o yol bizi zamanın ve mekânın ötesinde, bilginin ve erdemin sükûn veren olgunluğunda ham iken pişirecek.

Nâzım der ki bir mısrasında: “… ben sensiz de yaşarım ama seninle bir başka yaşarım.”

İnsan, insanlarla birlikte yaşarken bir başkadır. Birlikte, huzur ve barış içinde sevgiyi, bilgiyi paylaşarak, öğrenerek, öğreterek… Eğitimin kutsiyeti, işte içinde barındırdığı bu birlikteliklerin deminde olgunlaşmış olmasından kaynaklanıyor. O sebeple öğretenler, öğretmenler, profesörler, hocalar, ustalar, anneler, babalar hep bir saygı ve hürmetin muhatabı olmuşlardır, elleri öpüle sidir onlar.

İnsanın bilgi, hissetme ve akli melekelerini geliştiren faaliyetleri ve kavramları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çünkü eğitim sadece birtakım becerilerin öğretim ve öğrenim şeması içerisinde daraltılarak değerlendirilmemelidir: kendine has bir retoriği ve felsefesi vardır. Bilginin kendi özü yanında, bilen zihnin doğası ve otorite sorunları, eğitim ve toplumsal yapı ilişkisi gibi içerikleri de bu felsefenin içindedir.

İnsanoğlunun yarattığı sivil toplumun dayandığı birtakım temel olmazsa olmazlar vardır; zira eğitimli, girişimci, sorumluluk sahibi bireyler bu kaideleri oluşturur. Açabildiğiniz okullar kadar, eğitimli ve verdiğiniz eğitimi objektif ve doğru bir şekilde değerlendirebildiğiniz ölçüde de toplum kalitesini ideal standartlara ulaştırabilirsiniz. Yani eğitim bireyin, toplumun ve gelecekteki insanlığın gelişim ve refahını güçlendirmeyi amaçlar. Bir örnek vereceğim: Adamın biri, bir akıl hastanesini ziyaret eder ve doktora sorar: “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”

Doktor: “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Peki siz ne yapardınız?”

Adam: “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.” “Hayır” der doktor, “normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”

ğı toplumların hür iradesinden ya da herhangi bir konuda fark yaratabilmesinden bahsedilemez. Bir de tüm bunların dışında, öğretilen ve öğrenilen cahillikten bahsetmek gerekir. Öznel olarak, biraz anlaşılması güç gibi gözükse de, modern çağın iletişim olanakları, insanları birbirine daha da yakınlaştırmıştır. Ancak öte yandan birbirini tanımayan insanları yanlış bilgiler ile etkileyip yönlendirmeyi de kolaylaştırmıştır. Tarih, karizmatik liderlerin söylemleri ile meydanları dolduran kitlelerin felakete sürüklendiği örnekler ile doludur.

Hitler Almanyasında bazı farklı inanç sahiplerinin aşağı bir ırka mensup olduklarına inandırılması bunun en çarpıcı örneklerindendir. Daha da kötüsü, bu inancın milyonlarca masum insanın hayatını korkunç bir şekilde kaybetmesine sebep olmasıdır. Oysa o halk, bu cehaleti sistematik bir şekilde öğretim araçlarının da kullanılması suretiyle öğrenmişti.

İnsanları etkilemek ile eğitim arasında doğal bir neden-sonuç ilişkisi vardır. Çünkü eğitim ve bunun gerçekleşme süreci karşılıklı bir etkileşim süreci içinde farklı frekanslarda oluşur. Bir örnek vermek istiyorum: Bir zamanlar Amerika’nın en iyi konuşmacılarından biri olan Wilson’a sorarlar: “İyi bir konuşma yapmadan önce, hazırlanmanın öneminden söz etmiştiniz. Acaba sekiz dakika sürecek bir konuşma için ne kadar önceden hazırlanmaya başlarsınız?” Konuşmacı hiç düşünmeden “İki ay” demiş. “Ya on dakikalık bir konuşma için?” Yanıt, “Herhalde bir ay kadar ister” olmuş. Böylece konuşma süresi arttıkça hazırlanma süresi azalmış. En son soru şu olmuş: “İki saatlik bir konuşma için?” Konuşmacı gülerek cevap vermiş: “Şimdi başlayabilirim!”

Cehalet karşımıza insanoğlunun en eski düşmanı olarak her zaman çıkacaktır: “Ve karanlık bir odada siyah bir kedi bulmak oldukça zordur, özellikle de odada hiç kedi yoksa!”

Serkan Gümrükçü (Otel Müdürü-Turizm Danışmanı)